TULUMBACI 1 ---- karışmış, eğlence ve zevke düşkün, awaş bir filozof olarak tanımlanmaktadır. "Ley" Farsça çamur demektir; "har" da yine Farsça "yiyici" anlamına gelmektedir. Meyhaneciler şarap küplerinin dibinde birikmiş çamur halindeki tortuyu bu kalendere getirir verirlermiş. Tek gıdası, yediği bu keyif verici çamur olduğu için gerçek adı unutularak Layhar yani "çamur yiyici" lakabıyla anılmıştır. töreni yapılırdı. Sınav bildiğimiz sınavlardan değildi. Külhanbeylerinin en eskisi olan destebaşının düzenlediği bu sınavda, adayın eline bir torba verilir, adayın verilen torbayı en kısa zamanda pirinç, yağ, un ve şekerle doldurması istenird i[5]. Torbayı doldurarak külhana dönen aday, sınavı kazanmış sayılırdı. Tören için helva ve pilav yapmak gelenek olduğundan, külhan meydancısı tarafından toplanmış Yemek sırasında ayakta hizmet eden aday, duadan sonra kendisi için ayrılmış pilav ve helvayı yer ve bir maşrapa şarap içerdi. Şarabı ağzına götürürken külhandakiler "Layhar sultan aşkına şifa olsun" derlerdi. Aday, destebaşı ve külhancı babanın elini öper, böylece külhanbeyliğe kabulün birinci aşaması tamamlanmış olurdu. Bundan sonraki aşama kardeşlik töreniydi. malzemelerle pilav ve helva hazırlanırdı. Kardeş olacak iki çocuk ortaya alınıp Efsaneye göre, dokuzuncu yüzyılın son- giysileri çıkarılır, ikisine birlikte Layhar kefeni larında, Sultan Gazneli Mahmud'un Senai Bey adında çok yakın bir arkadaşı varmış. Senai Bey, her gün sabahın erken saatinde atına biner, saraya gidermiş. Onu daima karşısında görmek isteyen Gazneli Mahmud, devlet işlerinde hemen bütün emirlerini akıl ve zekasına ve bilgisine son derece güvendiği Senai Bey'e danışarak verirmiş. Bir gün, Senai Bey evinden saraya giderken, bir hamamın külhanının önünden geçtiği sırada, atının ayakları çamura gömülmüş. Tam bu sırada, üzüm tortusu için Layhar külhancıya, "Bir tas daha doldur da Senai Bey'in şerefine içelim!" demiş. Külhancı, "İçkini iç, Senai Beyin adını ağzına alma, eğer biri işitirse, başına bela açarsın. Bunu bilmiyor musun ey baba Layhar?" deyince Layhar ise bir kahkaha atarak, "Hem ona, hem de ayakları çamura gömülmüş atının şerefine içelim!" demiş. Hayvanını çamurdan çıkarmaya çalışan Senai Bey, duvarın arkasında konuşan bu kişilerin konuşmalarını duymuş. Kendisini göremediği halde çamura gömüldüğünü söyleyen bu kişiyi görmek için içeriye girmiş, külhancının şarap bardağını almış, Layhar'ın önünde diz çökerek elini öpüp bardağı ona vermiş. Layhar da ona hayır duası etmiş. Sultan Gazneli Mahmut da o günden sonra Baba Layhar'ı himayesine almış, hatta onu yanında Senai Beyle Hindistan'a kadar götürmüş[4] . Yemek vakti ortaya çıkarılan üç lengerden ikisine pilav, üçüncüye helva konur, herkes diz çöküp bunların etrafına dizilir ve hep birlikte yenirdi. Adayların yiyecekleri ayrı bir tahta kaba konur, isteyenlere su getirmek ve hizmet görmek için ayakta bekletirdi. Yemek yenildikten sonra, külhancı ve öteki külhanbeyleri bir lokma ekmeği tuza batırarak üç parmakları arasında tutar, destebaşı külhan duasını okurdu [4]. Bu ocağın adı hakiki külhandır, Yersize, yurtsuza mekandır. Nice erler yetişmiştir külhandan, Kimbilir kim bugün nerede pinhan[gizli)dır. Ana baba kucağına sığmayan, Yavrucaklar bu ocakta mihman[konuk)dır. Pirimizdir bizim koca Layhar, Hak budur kim eşi gelmez sultandır. Nice yıllar üryan [çıplak) yatıp külhanda Köçeği de üryan taze fidandır. Maşuk olan aşık kadri bilmese, Misli melek olsa dahi nadandır. Aramıza geldi bir can paresi, Ol çerağı husne(güzellik) gönül şamdandır. İşte üryan olmuş Layhar aşkına, Bugün gonca yarın gülü handan (neşeli) dır. Hu çekelim Layhar'ın ruhuna,hCıu .. Onun için bay-ü geda [zengin-fakir) yeksan (eşit) dır. Külhancı baba tarafından söylenen her Külhana kabul edilmenin bazı koşulları mısra külhandakilertarafından koro halinvardı. Bir külhana girebilmek için öncelikle de tekrar edilirdi. Külhanbeyleri bu duanın kimsesiz olmak ve bir sınavdan geçmek tamamını ezberlemek zorundaydı. Dua gerekıyordu. Külhana anne ya da babası bittikten sonra tuzlu ekmekler yenirve buhayatta olan hiçbir çocuk alınmazdı. Sı- roda barınanlar birlikte yedikleri tuz ekmek denilen, iki yakası iki kolu olan büyük bir gömlek giydirilirdi. Destebaşı, çocuklardan daha önce kabul edilmiş olanın sağ kolunu, yeni adayın sol kolunu gömlekten çıkarır, böylece gömleğin dışında iki baş ve iki kol görünürdü. Külhancı ocağa doğru iki dizi üzerine oturarak şöyle derdi: "Ey Layhar'ın evlatları! Burası baba yurdudur. Burada senin benim diye bir şey yoktur. Burada herkes kardeştir. Bir anadan bir babadan olanlar belki birbirini boğazlar, fakat Layhar'ın evlatları birbirlerini tek vücut bilirler. Kardeşlerine biri iğne batırsa, öteki acısını kendi vücudunda duyar. Bu kefene sağlığında girenler ölünceye değin birbirlerini ayrı görmezler. Bu, ikilikte birliktir. Vücudunuz birdir, başlarınız ikidir. Bu senin sağ elindir, sen de bunun sol elisin. Biriniz sağınızı görürsünüz, biriniz solunuzu görürsünüz. Ömrünüzün sonuna değin birbirinizi görür gözetirsiniz. Her gün kazancınızı buraya getirirsiniz. Sizi birleştiren bu külhandır. Burada bu senindir, bu benimdir yoktur. Az çoğu artırır, çok hepimizi besler. Kazan birdir, hepimizi doyurur." Bu konuşmadan sonra "Layhar horoz oldu, uçtu gitti, ruhlar piri sultanımıza Fatiha" der navda başarılı olduğu takdirde kardeşlik hakkı için kardeş sayılırlardı. _K_op_u_k_ıa_r _[ı_oı __________ YANGIN ve GÜVENLiK SAYI 137 1 9 1
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=