Yangın ve Güvenlik Dergisi 137. Sayı (Eylül 2010)

I TULUMBACI ve Layhar'ın ruhuna bir Fatiha okunurdu. Böylece aday külhanbeylerinin kardeşliğine kabul edilmiş olurdu. Külhandakiler teker teker yanaklarında öper ve "hoş geldin yeni kardeş" derlerdi. Yalnız o kabul gecesine mahsus olarak yeni bey ile aynı gömlek içindeki kardeşi külhanda ayrı bir köşede, bir pösteki üstünde yatıp uyurlardı. Külhan Kuralları Külhanda yaşamak için, uyması gereken birkaç önemli kural vardı. Yaşları l O ila 14 arası olan külhanbeyleri dışarıya hep ikişer ikişer çıkmalıydı ve Yahudilere saldırmaları yasaktı. Güç durumdaki küçük çocukları ve güçsüz kadınları savunmaları gerekirdi. Gezginci satıcılardan hiçbir şey isteyemezlerdi. Özellikle lalalarıyla dolaşan ekabir takımı, istedikleri parayı vermezlerse sataşabilirlerdi. Hamallar mola verdikten sonra, yüklerini yeniden sırtlarına yerleştirirken yardım etmek zorundaydılar. Tulumbacılara bulaşmak, işi tıkırında dükkanlara musallat olmak aralarında marifetten sayılırdı. Akşama doğru, ateşin hiç sönmediği külhanın yarı aralık kapısının önünde oturan külhancı, çubuğunu yakılmaya hazır şekilde elinde tutarak çocuklarının dönüşünü beklerdi. Külhanbeyleri gündüz topladıkları yiyeceklerle ocağa dönerler ve yemek hazırlamaya başlarlardı. Külhan sakinlerinin sayısı tam olarak bilindiğinden, ocağın son sakini dönene kadar yemeğe el sürülmezdi. Herkes döndüğü zaman kapı kapatılır, sofraya oturulup o günün rızkı yenirdi. Ama külhancı yemeğe katılmazdı; yeni birinin gelişinin kutlandığı gecelerin dışında sofraya oturmazdı. Yemekten sonra külhanbeyleri gruplara kıyafet [değiştirilmiş kıyafetle) dolaşırken Gedikpaşa Hamamı'ndan gür bir sesle, makamına uygun okunan bir şarkı işitir. Bu güzel sesin, hamamın külhanındaki, Topkapılı Mehmet diye bir külhanbeyine ait olduğunu öğrenir ve üç gün sonra saraya getirterek, sarayın müezzini ve fasıl heyetinin hanendeni yapar. Külhanda, on kişiden oluşan grubu bir destebaşı yönetilirdi ve hepsinin başında da bir koca destebaşı bulunurdu. Koca destebaşı, külhan adetlerine uymayı sağlamakla, geleneği korumakla, yani kısacası külhanın düzenini sürdürmekle yükümlüydü. Külhan üyelerine her akşam, yemekten sonra dışarıda nasıl davranacakları hakkında yol gösterir, öğütler verirdi[6]. Külhanbeylerinin Yaptıkları İşler Külhanbeyleri işsiz olan ama güçsüz olmayan, asalak geçinen bir dilenciler topluluğuydu ve daha çok; Çırçır, Veliefendi, Bahariye, Kağıthane gibi mesire İstanbul'un o zamanki dar sokaklarının çamurunu süpürürlerdi. Eski İstanbul sokakları ortası çukurumsu yapılırdı, bir dere yatağını andırırdı. Kışın yağmur sularıyla taşınan çamur, arabaların, hayvanların ve yolcuların geçişini engelleyecek kadar büyük öbekler oluştururdu. 17 ila 20 yaşlarındaki külhanbeyleri, ellerinde koca sokak süpürgeleri, bu çamuru toplamaya başlamışlardı. O zamanlar yolların kenarında kanallar yoktu, yol döşemesi de balık sırtı tarzında kabarıkça yapılmazdı; bu yüzden yollar, yağmur yağdığında su ve çamur akan küçük bir dere halini alırdı. Külhanbeyleri süpürdükleri çamuru tepecikler halinde sokakların ortasına yığarlar, yolun iki kenarında yayalara ayak basacak yer açarlar, bu hizmetlerinin karşılığı olarak da o sokak üstünde ki evlerden para toplarlardı. Karlı kışlarda da kar kürümeye çıkarlardı. O yıllarda İstanbul'da, sadece, sadrazam gibi yüksek devlet görevlilerinin arabası yerlerinde görülürlerdi. Külhanbeylerinin vardı; diğerleri ata binerlerdi. Akşam asalak yaşantılarının dışında birtakım işler de yaptıklarını anlatır. Bunlardan biri kar kürümek ve çamur süpürmekti. Üstünde çırılçıplak yatılan kül döşekten sabaha karşı alaca aydınlıkta, Layhar'ın hatırasıyla mukaddes bildikleri horozlar öterken kalkarlardı. Bunun için de hem Layhar'ı temsil ederek hem saat yerinde, külhan avlusunda cins bir horoz beslerlerdi. Külden çıkınca yıkanmazlar, palasparelerini şöyle bir silkinip giyerlerdi. Çarşılardan, bazen de saray ve konak kapılarından sırnaşık dilencilik yoluyla erzak toplamaya 11-15 yaş arasındaki küçük beyler çıkardı. 16-23 yaş arasındakiler ise avare dolaşırlar, evlerine dönerlerken bu çamur yığınının yanından geçerlerdi. Külhanbeyleri, "Tüfek omza!" komutuyla süpürgelerini omuza koyarlardı. Efendi geçerken, ondan, "helva parası" dedikleri bahşişi isterlerdi. Eğer efendi, uşağına bahşiş vermesini söylemezse, destebaşının "İleri!" emriyle süpürgeler birdenbire çamur yığınlarına dalar ve efendi tepeden tırnağa, sıçrayan çamura bulanırdı. Külhanbeyi argosunda bunun adı "kaftan giydirmekti". İşte bu yüzden onların özel dilinde, "çamur" ziyafet anlamına gelirdi. Hiç kuşkusuz, bir kez bu kaftanı giyen devlet görevlisi, süpürgelerle donanmış külhanbeylerinin daha önünden geçmeden bahşişi hazırlardı[6]. ayrılırlar, uyku saatine kadar oyun oynayıp bahar ve yaz mevsimlerinde, yolları üstünşarkı söylerlerdi. Güzel sesliler şarkı ve türkü söyler, gazel okur, çığırtma, bağlama, tef, darbuka, çifte nakkare gibi sazlar çalınır; peçiç, aşık, lavla, üçtaş, dokuztaş gibi oyunlar oynanırdı. Aynı külhanda barınan beyler kendi aralarında kumar oynamazlardı[4]. Kış geceleri kestane pişirilir, kebap edilir, mısır patlatılır; kış sabahları da külhancı, beylere salep pişirirdi. Sultan il. Mahmut, bir gün tebdil-i - 1YANGIN ve GÜVENLiK SAYI 137 ■ 10 deki dükkanlardan bilinen yöntemleriyle günlük nafakalarını toplayarak çayırlara, bağlara, bostanlara yayılırlar, yatıp uyurlar veya başka bir hamamın külhanbeyleriyle kumar oynarlardı[4]. İstanbul'da modern belediye hizmetlerinin sağlanmasından önce, kış mevsiminde külhanbeyleri, meydan süpürgesi denilen kocaman çalı süpürgeleriyle Külhanbeyi Gelenekleri Külhana kabul olan çocuklara külhana özgü bir dil öğretilirdi. Kendi aralarında şifreli konuşabilmeleri ve başkaları anlamaması için "külhanbeyi ağzı" veya "tulumbacı ağzı" denilen argo kelimeleri bilmesi gerekirdi. Gedikpaşa Hamamı külhanının, öteki külhanlara oranla bir üstünlüğü vardı. Bu hamamdan sonra sırasıyla, Mahmutpaşa, Bayezid, İbrahimpaşa, Ayasofya,

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=