-• I TULUMBACI Çinili, Haseki ve Tophane hamamlarının külhanları gelirdi. Külhan mensupları orasında bir anlaşmazlık bir çatışma çıktığı takdirde daima Gedikpaşa külhanından gelen bir Destebaşı olaya el koyardı. Onun gelmesiyle birlikte kavga bıçakla kesilmiş gibi bir anda sona ererdi. Destebaşının vereceği hüküm kesindi, herkes uymak zorundaydı. Cakalı boyun kırmak, omuz vurm ak, dirsek çarpmak, çoluk çocuğa laf atmak, kadınlara sarkıntılık etmek, kabara kabara gezmek, bazen de dayak yemek külhanbeyleri için sıradan davranışlardı. Hepsinin gençlikleri serserilerin olduğu birçevre içinde geçtiğinden birbirleri ile buluştukları zaman ewelce tanışmamış olsalar bile hemen tanışır ve ahbap olurlardı. Birbirlerine saygı ve sevgi gösterirlerdi [2]. Birbirlerine hitap ederken "İmanım, eyvallah, yakarım, yandan gel, araba mısın tekerlek" gibi kalıplaşmış sözleri kullanırlardı. Külhanbeylerinin muhakkak bir lakabı bulunurdu, birbirlerine bu lakaplarla hitap ederlerdi. Kavanoz Mehmet, Kampana Ahmet, Seyrekbasan Osman, İskete Hakkı, Yumurta Hüseyin, Çiroz izzet, Kırık Salih, Palabıyık Serkis, Dertli Şevket Raconcu Cafer, Çıplak İstirati, Parmaksız Yorgi, Kılefteci İlya, Kabakoz Dim~ri vs. gibi. Külhanbeylerin çoğunluğu polise eyvallah deyip hizmet ederler, çıkarları gereği, kendi gibileriyle dalaşırlardı. Bunların arasında bir de 'sulu' denilen zümre vardı. Sulular daha aşağı seviyedeydi. Dayaktan göz açamazlar, ya birinden dayak yerler, yahut da birbirlerini döverlerdi[?]. Külhanbeyleri ve Kabadayılar Kabadayılık ile külhanbeylik birbirinden farklıdır. Kabadayılık geleneksel şehir kültürüyle daha uyumlu ve kurallarının daha belirli olmasına rağmen, külhanbeylik yozlaşmış şehir kültürüyle uyumludur. Külhanbeylik kültürünün hatları kabadayılığa göre kaypak ve belirsizdir (8]. Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey [2], külhanbeyleri için çoğunun adiliği, ahlaksızlığı sebebiyle mekteplerden atılmış, ailesinden şunu bunu çaldığı için evden kovulmuş kimseler olduğunu belirtmekte 1 YANGIN ve GÜVENLİK SAYI 137 12 ve külhanbeyleri ile kopukları aynı grupta değerlendirmektedir. Oysa, külhanbeyleri kopuk olduklarını kabul etmezler, ecdattan külhanbeyi olduklarını kopuk olmadıklarını savunurlar. Fesimiz kaş üstünde püskülü saçak, Ceketim omuzda belimde kuşak, Bir yanda tabanca bir yanda bıçak, Yan bakma babalık yakarım seni. Yemenim küt burun yumurta topuk, Ecdattan külhanbeyim, değilim kopuk, Şaşırıp sataşma sakın ha moruk, Kulaklarından duvara çakarım seni. Bazı ları da kibar çocukları veya servet sahibi mirasyedilerden oldukları halde sefahat uğruna bu yola düşmüşlerdir. İçlerinde aşırı derecede zekôya ve üstün bir iş adamı olacak kadar akıl ve istidada sahip olanları da vardı[2]. Külhanbeylerinin Dağıtılması Bir dilenciler topluluğu olmayı sürdüren külhanbeyleri, zaman içinde değişmeye, dilenmekle yetinmek yerine zor kullanmaya başladılar. Zamanla, esnaf malını yağma ederek, haraç toplayarak, bazıları gece sokakta adam soyarak, yoldan geçenlerin önünü keserek zıvanadan çıktılar, toplumun huzurunu bozan it kopuk takımlarını oluşturdular. Külhanbeyi kelimesinin taşıdığı anlam genişledi toplum içinde asalak olarak kendi başına yaşayan ve serserilik yapan, ipsiz sapsız kimseler için de kullanılmaya başlandı. Serasker Rıza Paşa, toplumun huzurunu bozan bu tiplerden l 846 yılında bir gece, külhanlar basıldı ve bütün külhanbeyleri toplandı. Sayıları, 700'ü aşan bu kişilerin on altı yaşından büyük olanları askere alındılar, on altı yaşından küçük olanlar Gülhane'deki orduya ayakkabı üreten atölyeye yerleştirildiler[ 6]. Asker yapılanların çoğunluğu daha sonra Kırım Savaşı'na (l 853-1856) gönderildiler. Birçoğu çok zeki insanlar olan bu gençlerin büyük kısmı orduya alınmış olmaktan hoşnutluk duydular ve bunlardan bazıları önemli başarılar kazandı. Bu gençlerden biri olan Rıza, general rütbesine kadar yükseldi ve "Külhan Rıza" lakabını korudu[6]. l 846 yılından sonra hamam külhanlarında bir daha kimse barındırılmadı, ama külhanbeyleri yine oldu, kendi başına yaşayan ve serserilik yapan, ipsiz sapsız kimseler için külhanbeyi denilmesine devam edildi. Külhanların yasaklandığı için bir kısmı tulumbacı ocaklarında yatmaya başladılar. Böylece, tulumbacılar arasındaki külhanbeyleri arttı. Külhanbeyliği, kabadayılık ve tulumbacı sıfatıyla birlikte anılmaya başlandı. Kabadayılar ve Tulumbacılar başlangıçta mahallenin namusunu, şerefini koruyan babayiğitlerken, zamanla yozlaşarak halkı rahatsız eden zorbalara dönüştüler. Cumhuriyetin ilanından sonra toplumsal düzenlemeler gündeme geldi ve külhanbeyleri ortadan kalktı. Kaynaklar 1) Koçu, Reşad Ekrem; '1stanbul Tulumbacı/arı''. Ana Yayınevi, İstanbul, 1981. 2) Ali Rıza Bey, Balıkhane Nazırı; "Bir Zamanlar İstanbul", Hazırlayan N.A.Banoğlu, Tercüman 1001 Temel Eser, No.11 3) Uzunçarşılı, İsmail Hakkı;"Osmanlı Devleti Teşkilatından Kapıku/u Ocakları: Acemi Ocağı ve Yeniçeri Ocağı", Cilt 2, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1989. 4) Koçu, Reşad Ekrem; "Patrona Halil", Doğan Kitap, 3.Baskı, İstanbul, 2003. 5) Ebüzziya Tevfik; "Yeni Osmanlılar Tarihi", Pegasus Yayınları, 1. Baskı, ıstanbul, 2006. 6) Dumont, P. ve F.Georgeon, "Osmanlı İmparatorluğunda Yaşamak" , Server Tanil/i, "Geçen Yüzyılda /stanbu/'da Kabadayılar ve Külhanbeyleri, Toplumsal Biçimleri ve Cemaat İlişkileri", Çeviri: Maide Selen,ıietişim Yayınları, 3.Baskı, 2000. 7) Birinci, İhsan; "Eski İstanbul'da Kabadayılar", Hayat Tarih Mecmuası, Sayı: 9, Ekim 1965. 8) Yücel, Ebru; "Güç İlişkileri Açısından Delikanlılık Kavramsallaştırması", Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Anabilim Dalı, Doktora Tezi, 2006. 9) Işın, Ekrem; "İstanbu/'da Gündelik Hayar·, İletişim Yayınları, 1995. 10) Öztuncay, Bahattin; "Dersaadetin Fotoğrçıları", 2. Cilt , Aygaz Yayınları, 2003.■
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=