Yangın ve Güvenlik Dergisi 140. Sayı (Ocak-Şubat 2011)

ederdi. Geceleri mahallenin gözüydü. Mahallesinde oluşan yangınları, yangın kulelerinden önce gördüğü ve tulumbacılara haber verdiği de çok olmuştur. Geceleri mahalleyi kolaçan ederken fazla duman çıkan baca gördüğünde veya her zamankinden farklı bir ışık fark ettiğinde koşarak olay yerine giderdi. Ev halkını uyandırıp, sokaksakinlerine yangını duyurduktan sonra tulumbacılara haber verirdi. İstanbul'un dar ve dolambaçlı sokaklarında üst üste yığılmış dükkônlar ve ahşap evler iç içeydi. Bir noktada yangın çıkınca, ne kadar çaba gösterilirse gösterilsin yangının yayılması engellenemiyordu. Şehrin bir bölümü yok olup gidiyordu. Kış aylarında genellikle bacalardan veya bir berduş odasındaki sobadan çıkan yangınlar, yoz oylarında özellikle patlıcan mevsiminde yemek hazırlama esnasındaki kazalardan kaynaklanıyordu. Yaşları, kıyafetleri ve görünüşleri yanında tutum ve davranışlarıyla mahalle halkına büyük güven vermeleri nedeniyle, mahalle bekçilerinin ortak adı "bekçi bobo"ydı. Bekçi baba mahallenin emini, en güvenilir bir şahsiyeti idi; mahallenin protokolünde imam ve muhtardan sonra üçüncü sırada gelirdi[3]. Abdülaziz Bey(4], bekçilerin görevlerini ve yaptıkları işleri geniş olarak açıklarken, ayaklarında şalvar, arkalarında obadan salto, bellerinde kırmızı kuşak, başlarında büyükçe adi fes ve abani sarık sarılı olduğunu, ayaklarına do kırmızımsı yemeni, uzun konçlu beyazyün çorap giydiklerini, kırmızı tozluk bağı sardıklarını, evlere hizmet için girip çıktık l arından, yaşlı ve olgun olmaları gerektiğinden çoğunun sakallı ve kır saçlı olduklarını belirtmektedir. Bekçi babanın yangın duyurusu kantolara bile geçmiştir. Kantocu, "Bekçi Baba, yan gın nerde . . . " diye sorduğunda, bekçinin, yangının kantocunun kalbinde olduğunu söylemesinden sonra kantocunun "Yan gın var, yangın var, ben yanıyorum, yetişin a dostlar, tutuşuyorum" şeklinde devam ettiği kanto günümüzde de dinlenmekTULUMBACI 1 �-- Mahalle Bekçiler i [9] tedir. Bekçilerin yangını haber vermedeki önemli rolünü, Karagöz-Hacivat oyunlarında da görmekteyiz. Oyunun bir bölümünde, Karagöz "Ben geçen akşam uyurken yangın varmış, bekçi yangın var diye bağırırken, sopasını yere vurayım derken ayağıma vurmaz mı" der ve nedeni sorulduğunda ise yatarken ayak l arının sokakta kalmış olduğunu söyler. istanbul'da iç içe olan ahşap binalarda, rüzgarlı bir günde başlayan yangınlarda mahalle tulumbacıları yangını söndürmede yetersiz kaldığından, 1 872 yılında Sultan Abdülaziz'in emirleriyle oluşturulan askeri itfaiye taburları yangına müdahaleye başlamıştır. Bekçi Baba'nın görevlerinden biri de mahalleye gelen itfaiye taburuna yol göstermek ve tabura iştirak etmekti. Akyavaş[3] bekçilerin bu görevini anlatırken aynı zamanda bekçiler hakkında da bilgi vermekte ve "Bekçi babanın yangınla ilgili olarak bir fiyakalı vazifesi daha vardı ki, bunu ifa ederken keyfinden salyası sakalına karışırdı. Bütün askerliği boyunca onbaşılıktan daha ötesini rüya sında bi le görmemiş, yüzbaşının atının kuyruğu i le bir hizada yürümeyi cana minnet bilmiş bekçi baba, yangınlarda semte gelen itfaiye taburu binbaşısının kır atının önüne cakalı cakalı düşüp sopası koltuğunun altında olduğu halde taburu yangın yerine götürürdü. Eğer tabur transit geçiyorsa mahalle hududuna kadar teşyi etmek, işte bunun fiyakasına doyum olmazdı. Sultan Selim'e vezir olmak gibi bir şeydi . . . " demektedir. Mahalle bekçileri, kendilerine tahsis edilmiş özel bekçi odalarında ya da mahalle camisine bitişik bir odada yatıp kalkarlar, yatsıyı kıldıktan sonra evvela besmele ile mahalleyi dolaşır, evlerin kapılarını yoklayarak açık gördüklerini kapatırlardı. Yazlık için başka bir semt ya da başka şehre gidenlerin veya gece oturmasına gidenlerin evlerine göz kulak olurlar, ellerinde sopa, sırtlarında uzun bir aba olduğu holde, sabaha kadar sokaklarda sopalarını yere vurarak dolaşırlardı[3] [5][6][7]. Ayrıca vuruş sayıları saatin kaç olduğunu da belirtirdi. Ahmet Rasim[8], bazılarının sopa ile kaldırıma vurarak saati, hatta çeyrek geçtiğini bile bildirebildiklerini yazmaktadır. Mahalle bekçileri gündüzleri, evlerin ve konaklarının kışlık odunlarını kırarlar, sakalık da yaparlardı. Bütün mahalle halkını tanırlar; uygunsuz kişileri bilir, kötü bir hadiseye sebep olmamaları için gözaltında tutorlardı[l O]. Mahalledeki dul kadınlara, hizmetçisi olmayan komşulara civar çeşmeden bir ücretle su taşır, gidecek veya getirilecek yükleri varsa götürüp getirirlerdi. Adamı ve hizmetçisi olmayan mahallenin kız, erkek çocuklarını toplar, mekteplerine götürür, akşam getirirlerdi. Yabancı biri bina kiralamaya gelse bekçi devreye girerdi. Evli olup olmadığını, çocuğu olup olmadığını sorar ve ancak tüm bu konularda bol bol bilgi aldıktan sonra yabancının söz l eşme imzalamasına izin verirdi. Bekarlar, bir ay içinde evleneceklerine dair söz vermezlerse, kibarca kapı dışarı edilirlerdi[2]. Ramazan gecelerinde sahur vaktini haber vermek, uyuyup kalan varsa uyandırmak üzere ellerinde uzun bir sırık, boyunlarına taktıkları büyük davulu çalarak mahalleyi dolaşırlardı. Bekçilere maaş olarak her evden kudretlerine göre para toplanır, aybaşında ne toplanmışsa aralarında YANGIN ve GÜVENLiK SAYI 1401 9 il

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=