Yangın ve Güvenlik Dergisi 209. Sayı (Eylül 2019)

Yangın ve Güvenlik / Eylül 2019 7 yanginguvenlik.com.tr Sınıfta anlatacağım dersi çalışıyordum. Üst kattan Halide Hanım'ın “Çabuk gel, yangın” diye çığlığını duydum. Heye- canlandım, ara merdivenden koşarak üst kata çıktığımda, sobadan alevle- rin dışarı fırladığını, sobanın patlamak üzere olduğunu gördüm. Bereket ver- sin aşağıda ve yukarıda kimyasal kuru tozlu söndürme tüpleri vardı. Ev çok riskli olduğu için daha önceden nasıl kullanılacağını okumuştum. İşte ilk söndürme tüpünü o zaman kullandım ve yangını söndürmeyi başardım. Son anda kurtulduk, neredeyse her şeyimizi kaybediyorduk. Cahit Arf, Cumhuriyetin ilk kuşağı- nın en seçkin bilim insanıdır; ama onu sadece matematikle uğraşan bir bilim insanı olarak görmek yeterli olmaz. O her türlü ayrıcalığa karşı çıkan, barış ve demokrasiden yana tavır alan, çok yönlü bir bilim insanıydı. Düşüncele- rini açıklıkla, çekinmeden, karşısında- kilerin rütbe ya da unvanlarına aldırış etmeden, cesaretle ortaya koyardı. YÖK kurulduğunda çok üzülmüştü. Üniversi- telerin nasıl olması gerektiği konusunda çalışmalar yapıyordu ama değerlendi- rilmiyordu. Bir gün bana “Dün ne oldu biliyor musun? Kenan Evren tokalaş- mak için elini uzattı, benim sana uza- tacak elim yok dedim” dedi. Darbeden sonra askerler için “Şapkalılar” diye söz ederdi. Türkiye'deki üniversitelerin yük- sekokula dönüştüğü söylerdi. Bilimin sekteye uğradığını düşün- düğünde çözüm arar, gerektiğinde karşı çıkar, yanlış yönlendirilen eğitim politikalarına tepki gösterirdi. Bir gün, Ankara’dan TÜBİTAK toplantısından döndüğünde hayli üzüntülüydü. Top- lantıyı ve konuşmaları anlattı, “Bu binayı boş yere işgal etmeyin, kiraya verin bir- kaç öğrenci okutun, ülkeye daha faydalı olursunuz” dediğini söyledi. Çok iyi Almanca, Fransızca ve İngi- lizce bilirdi. Bir gün Adana’da geçen bir anısını anlattı. Çocukken, sıcak- larda dama çıkarlarmış ve damdan açık hava sinemasını seyrederlermiş. O tarihte sessiz filmlerin Fransızca alt yazısı olurmuş. Fransızcayı çok iyi bilen komşularından bir kadın, seyrettikleri filmlerin altyazılarını anında tercüme edermiş. Annesi “Bak sen de böyle Fransızca öğrenirsen sen de böyle tercüme edersin” demiş. Küçük Cahit ise “Ben yabancı dil öğrenmeyeceğim” demiş. Neden diye sorduklarında, “Çok çalışacağız, büyüdüğüm zaman Tür- kiye gelişmiş olacak, keşifler yapacağız onlar bizim dilimizi öğrenmeye çalışa- caklar” demiş. Bu düşünce, Selanik’ten ailesi göç etmek zorunda kalan küçük bir çocuğun hayaliydi. Daha sonra yabancı dil öğrenmiş ama kendi adına belirttiği keşfi de yapmıştır. Yurtdışın- dan sayısız teklifler almasına rağmen yurtta kalmak istemiş, ülkenin gençle- rini yetiştirmiştir. Cahit Hoca; bilim adamlığını yaşam biçimi olarak seçmiş ve öyle yaşamıştır. Hocaya göre; bilim adamlığı bir mes- lek değil, bir yaşam biçimidir. Gösterişli hayattan sürekli kaçan biriydi. Üzerinde bir gömlek ve ütüsüz bir pantolon, ayağında ise beyaz bir spor ayakkabı olurdu. Oldukça eski Volkswagen bir arabası vardı. Protokolden hoşlan- mazdı. Alçak gönüllüydü. Yüzünden tebessüm eksik olmazdı. Çok hızlı düşü- nür, piposu elinde gözlerinize bakarak konuşur “şekerim” diye hitap ederdi. Genellikle odasında masa başında çalışır, bir elinde pipo diğer elinde kalem olurdu. Ziyaretine, matematik ve fizik konusunda çalışan akademisyenler gelirdi. En çok gelenler arasında Erdal İnönü başta geliyordu. Arada bahçeye çıkardı. Daha çok da bahçede sohbet ederdik. Annesinin, Zübeyde Hanımla (Atatürk’ün annesi) tanışıyor olma- sını, Beşiktaş’ta oturdukları evlerinin bir yangın sonucu yanmış olduğunu, söylediğini hatırlıyorum. Lüzumsuz şeylerle ilgilenmez, vak- tini boşa harcamazdı. Ankara'da evinde kaldığım bir gün televizyonda Zeki Müren’i seyrediyordum. Tanımadı, kim olduğunu sordu. Televizyon pek fazla izlemezdi. Bilim-kurgu filmleri severdi. Bir gün bana, gezegenler arası savaşın ekonomik nedenlerden nasıl başlayaca- ğını ve savaşların nasıl olacağını uzun uzun anlatmıştı. Cahit Hoca, bilimsel düşünceyi her şeyin üzerinde tutmuştur. Her ispa- tın arkasında bir fikir olduğunu, bilim adamı olabilmek için tutku gerektiğini, matematiğin de resim ve müzik gibi bir sanat dalı olduğunu, matematiği ezberleyerek değil keşfederek öğren- mek gerektiğini, matematiğin esas ola- rak sabır olayı olduğunu, söylemişti. Çocukların belletmekten, ezberletmek- ten kurtarılması gerektiğini, anlamaya çalışmalarını sağlamak gerektiğini anla- tırdı. n

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=