Yangın ve Güvenlik Dergisi 3. Sayı (Mart 1994)

UZMAN GÖZÜYLE yer alan eşiklerle büyük çapta kısıtlanmıştır. Yatay ve düşey doğrultudaki bu kısıtlamalar, havzalar arasındaki su alışverişini etkilediğinden, bırakılan atıkların seyreltilmesi ve uzaklaştırılması imkanları sınırlıdır. Bu kısıtlamanın getirdiği diğer bu etki de, su kütleleri arasındaki düşey karışımın belirli bir derinlikten sonra durmasıdır. Bu durumda kirleticilerin büyük bir bölümünün belirli tabakalarda kalmasına ve yoğunlukların giderek artmasına sebep olur. Bunun sonucu ortaya çıkan hızlı kirlenme, deniz ekosisteminde geniş çaplı doğal denge bozukluklarına yol açmıştır. Karadeniz, diğer denizlerimize oranla biyolojik produksiyon açısından en zengin olanıdır. Özellikle besin zincirinin ilk halkalarını oluşturan plankton biyomass'ı ve bu biyomass'a dayalı plankton ,yiyici balık türleri açısından çok zengindir. Karadeniz deniz kimyası açısından atipik bir bünyeye sahiptir. Jeolojik evriminde kaynaklanan bu özelliği su alışverişi açısından son derece kısıtlı, kapalı deniz karakterinin sonucu olarak, biyolojik açıdan çok sığ bir alana sahiptir. İşte bu nedenle Karadeniz'in kirlenmesi ve bu kirlenmeden kendi olanakları ile kurtulabilmesi son derece güçtür. Kirlenmenin görüldüğü Marmara Denizi'nde de atıklarda seyrelmeyi ve doğal arınmayı sağlamaya yetecek ölçüde su alıp verişine sahip olunamaması, denizin biyolojik yapısını bozmakta, ekolojisinin zarar görmesine etken olmaktadır. Marmara denizi ve Boğaz'larda görülen çözünmüş veya dispersiyon halindeki petrol hidrokarbonlarındaki artış, kirlenmenin başlıca etkeni olmaktadır. Kaza sonrası yapılan çalışmalarda özellikle Boğaz'ın Anadolu yakasındaki kayalarda petrol hidrokarbonlarının büyük konsantrasyonlar halinde toplanma gösterdikleri gözlenmiştir. Esasen kanal, su sirkülasyonunun fazla olduğu kısımı, her bir koy ise kendine özgü birer ekolojik ortamı oluşturmaktadır. Yapılan çalışmalarda elde edilen gözlemler neticesi, Boğaz'a yayılmış bulunan petrol tabakasının üniform bir dağılım göstermediği, yer yer yoğun bölgeler oluşturduğu anlaşılmıştır. Koy içerisinde katılaşmış katran tabakaları tespit edilmiştir. Kıyı kesiminde tamamen petrol kirlenmesinden etkilenildiği, kıyının yoğun bir petrolle kaplandığı gözlenmiştir. Alglerin dahi petrolle kaplandığı farkedilmiştir. Ayrıca motor karinalarının tamamen petrol ile sıvaşık olduğu yalı, iskele ve çekek yerlerinin de kirlendiği gözlenmiştir. Girdapların oluştuğu bazı kesimlerde yoğun petrol tabakaları görülmüştür. Yine birçok bölgede film halinde yüzeyi kaplayan petrol tabakalarına da rastlanmıştır. İşte bütün bu kirliliğin denizin doğal dengesini bozacağı düşüncesini akla getirmek mümkündür. Zira deniz yaşamının %90'ı literol (Kıyı kesimi) kesiminde bulunur. Bu önemli sahalar ise toplam dünya, deniz ve okyanusların ancak %8' ini, hacmen ise % 1 'ini oluşturur. En çok kirlenen deniz kısımları ise bu literol kısımdır. Özellikle yumurta bırakmak için kumsallara ve kayalıklara gelen balıklar, buraların bozulduklarını hissettikleri zaman, üreme dengelerinde farklılıklar oluşturmaktadır. Son yıllarda yapılan araştırmalarda çeşitli yollarla denize karışan petrol hidrokarbonlarının deniz canlılarının besin zincirinde önemli etkiler yaptığı tespit edilmiştir. Petrol ürünlerinin, fotosentezi yavaşlattığı ve hatta durdurduğu anlaşılmıştır. Yüzeydeki petrol tabakasının, güneş ışınlarının derine inişini zayıflatması sebebiyle fotosentez olayında belirli bir düşüş olduğu belirlenmiştir. Deniz organizmalarında kitlesel ölümlere yol açtığı bilinmektedir. Petrol hidrokarbonlarının, organizmanın metabolizması üzerine yaptığı direkt etkinin yanısıra, ortamda bulunan diğer maddelerle karşılıklı ilişkisi de göz önünde tutulmalıdır. Örneğin bazı petrol bileşikleri, duyu organlarında yer alan kimyasal algılayıcıları kapatarak organizmanın besin alma açısından, yeteneksiz duruma geçmesine yol açmaktadır. Yine martı, karabatak ve benzer dalıcı kuşlar, petrol fılimlerinden olumsuz yönde etkilenirler. Dalışlarda Üzerlerine bulaşan petrol ile ağırlaşarak uçuş kabiliyetlerini yitirirler. Bu başka açıdan, ki en önemli etkilerinden biri olarak kabul edilebilecek konu ise göçtür. Balıklar petrolla kirlenmiş sudan kaçmak amacıyla temiz sulara göçederler. Midye, istiridye, karides vebazı dip balığı gibi deniz dibinde yaşayan türler ise, aşağı doğru çöker ve sedimana ulaşan petrolden etkilenerek kitle halinde ölürler. Sonuç olarak kirlenmenin, özellikle petrolden gelen kirliliğin deniz ekosistemine etkisi büyüktür. Dengelerbozulur,düzençöker. Dünyada yaklaşık 2,5 milyar ton olarak çıkarılan petrolün büyük bir kısmı (1 .5 milyon tonu) gemilerle taşınır. Dileğim, bu tehlikeli taşımanın çok daha dikkatle yapılması ve 13 Mart 1994 tarihinde İstanbul Boğazı'nda meydana gelen kazanın bir daha yaşanmamasıdır. Yı\NGIN VE GÜVENLİK DERGiSi Sı\YI 3 m

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=